25 Kasım 2008 Salı

önce duvarlara, sonra terk edilmiş kağıtlara çizerdi...uyumadan önce pastelle başucuna çizdiği o ufo resmine bakarak uyurdu.rüyasında ait olmadığı bu dünyadan kopup kendi gibi olanların, barış ve sevgi içinde yaşadığı, herşeyin parıldayan anlamlarının olduğu galaksilere gidebilmek için. büyüdü v...devamıe içindeki çizim aşkı artık canını yakar oldu, kağıtlara duvarlara çizmek yetmez oldu. daha çok şey bilmeliyim dedi, daha çok görmeliyim. onun gibilerin olduğu, asla o galaksilere benzemeyen ama nispeten idare edebileceği bir okula girdi. çamura şekil verdi. ruhuna sır sürdü allı pullu, diğerleri gibi görünebilmek ve ait olabilmek için. olmadı. anladı ki ne çizmek, ne şekil vermek yetmeyecekti içindeki kara deliği tıkamaya. uzay-zaman kırılmaları üzerine araştırmalar yapıp, geceleri ve gün içinde gelip onu almaları ve buna bir son vermeleri için galaksi sakinlerine yalvardı. cevap olarak aldığı tek şey, günün birinde onu sıyırıp 400 mt ilerisine düşen bir uçak oldu. bu kez yolunu değiştirdi; aldı, kumaşları kesti,biçti ve dikti.
o kumaşlarla her bir insanın tüm çirkinliklerini örttü ama buna rağmen kendisi hala çıplaktı.
yazdığı onlarca koca defter dolusu yazıyı, içinde çiğnenmiş sakız, tüm hayatı boyunca beslediği bitkilerin tohumları ve anlamsız bir kaç parça kağıda çizilmiş çalakalemleri, dinlediğinde içindeki kanamayı azaltan tüm şarkıları ve bir de gerçek dostlarına duyduğu sevgiyi bavuluna alarak, içindeki hezimet ve yalnızlıkla millerce yol katedip sürekli ülke değiştirdi.
bir gün, nihayet kabin basıncı düşmeye başladı ve artık içindeki yanmanın geçtiğini görüp sevinçle uçağın kapısını açtı ve boşluğa uzandı... beraberindeki 250 yolcuyla ve elinde bloody mary'si ile...

Hiç yorum yok: