19 Ekim 2007 Cuma

Yavru Tanrı'nın Ağaçla sohbetinden...

yavru tanrı:
şuuruma sıçim
ağaç:
neden?
yavru tanrı:
bazen gördüğüm ve aldıgım için cok acı çekiyorum
keşke mal olsaydım.
ağaç:
bu benim,keşke koca memeli ve tırnakları ojeli ,yüzü solaryum, saçları platin gerçek bi cadde kızı olsaydım ve beynim memelerime oranla çok küçük olsaydı demem gibi bişey.
ama sadece hayıflanmak...
hiç bir şey değiştirmiyor.
bilmek,
görmek,
dokunmasan da nasıl olduğunu anlamak
insana acı verir.
acıyı herkes kaldıramaz.
bu bakımdan sen,ben de..
biz gibiler de...mukavemet teli gibiyiz.
bir köprünün tüm yükünü taşıyan,
ağırlık noktası gibi,durumu değiştiremeyiz.
bize biçilmiş bir misyon var sanki.
ve terkedip gidemeyiz kendimizi.
biz oldukça,o köprüden geçecekler ellerinde değnekleriyle deliler
rahat rahat gezinerek
ve köprünün ağırlık noktasının ne işe yaradığını bilmeden
onu sürekli lanetleyerek,hunharca teperek
böyle ama.ee hayat!
yavru tanrı:
hayatın bi suçu yok.
şuç onu hunharca kullananda.
ağaç:
düzen böyle.suçlu aramıyorum.
kendimi de suçlamadım hiç.
nasılsa öyle kabul etmek ,en zorudur daima
iyiyi, güzeli, kolayı herkes sever
yavru tanrı :
ben kendime çok kızıyorum az büyüsem geçicek biliorum
ağaç:
geçmeyecek inan. geçecek sandığın herşey,katlanarak binecek omuzlarına
o ağırlığın altında ezilmeyeceksin ama,daimi morlukların olacak
dövme gibi.
seçimlerinin, kızgınlıklarının, hatalarının elinde olan olmayan herşeyin morlukları
baktıkça,
eskiyi hatırlayacak,hiç olmaz sa ezikti ama
mor değildi diyeceksin belki.bilemessin.
benim öyle.
yavru tanrı :
daha da morarcak...
anında müdahale edilmeyen darbelerim var.
kırığın kurşunun sıcaklığı gibi sonradan anladığım,
acısını tadını unutmadığım değişik lezzetlerim var.
yiyipte cıkarırken naptım ben dediğim.
devam mı hep?
ağaç:
devam..bazen molalar verirsin ama.
ben veririm. şu an mola vermeseydim
belki de derin kuyulara düşecektim yada uçurumlardan aşağı.
bu hız bu gidiş bana tersti çünkü.
mola verdim.veriyorum.
nefes alış verişi dinliyorum vay be diyorum.değişik.
elimi kesiyorum kanım akıyor,beni kan tutuyor bayılıyorum
kalkıyorum hiç bir şey olmamış gibi.
bu yüzden kendimi sık sık kestiğim bile oldu.
sonra yürürüm. yavaş, kısa,sakin adımlarla ama...
sakin.
yürürken ayaklarıma bakarım. beynim ayaklarımdan akıp gider.
hayat durur. devam eder diğerleri için.
benim için değil. başka bir ağaca dokunurum
yaprakları nıseverim. bazen bi parka dikilip
ağaç gibi saatlerce gün doğumundan batımına otururum onlarla.
onlar gibi...
deva mı?
devam mı yoksa. herkes farklı şekillerde devamlılık yaşar.
bitmek istmeyorsan,bitmemesini istiyorsan ya da
bitmek istiyor ama bi bok yapamıyorsan
devamlılığın hız düğmesini bulmalı bedeninde.
ayarlamalısın.
ön yıkamalı, hızlı ,sıkma vb gibi.
yavru tanrı :
bulamıyosun, eksiksin anlamına mı gelir?
ağaç:
hayır.zamanı değildir.o zamanı asla bilemezsin
ama bi gün geleceğini bilirsin.
godot' yu beklersin. bi gün gelir o seni bulur.
eksik olduğunu düşündüğün anda,tamamlandığını hissedersin
o düğme benim hayatımda çok önemilydi.
onun düğme olduğunu ne işe yaradığını bilmediğim anda bile hislerim eksik bişey olduğunu söylerdi. o oymuş. geldi çevirdim,çeviriyorum.
asla vazgeçmemek gerek tabi. vazgeçmek ,ucuzluktur
yaşam çok güzel ama, yalnızca çok aciz, çok terk edilmiş
çok çaresiz, ama çok da yakıcı bir güzelliğimiz olduğunu anlayana
beklemezsen... beklentilerini minimalize edersen... yaşam sana maksimumu verir.
ellerine sığmaz,eteklerini açarsın...

Hiç yorum yok: