26 Eylül 2007 Çarşamba

Wicked Game

Hep beraber ıslak düşler kurardık. Ayağımıza beş numara büyük ayakkabılarla ağaçlara tırmanır, kafa üstü düşerdik. Düşüşün o iç titreten güzelliğini o yaşta çözen nadir çocuklardık.
İçimizden biri hep yalan söylerdi:
-ilerde bir ışık var! Sanırım kurtulacağız...
Her seferinde ona inanırdık, bile bile. Yalanları içimizi serinletirdi. O serin zamanlarda birbirimize sıkıca sokulur, gün ışığına çıkmamış masallar anlatırdık birbirimize.
Oysa sarhoştuk, ayılamamıştık bir türlü.
Bir fırtına gecesi, iliklerimize yapışan soğuk ve kırılmak üzere olan yelken direği...
yağmur yetmedi hiçbirimizin günahlarını yıkamaya. Islak düşlerimizle birlikte, o ağaçlara tırmanıp durduk yıllarca...yelkenimiz kırılmak üzereydi ve rüzgar bize küstü. Nereye baksak içiden çıkılmaz aşklar yaşamaya başlamış ruhlar görüyorduk.
İçimizden biri hep huysuzdu:
- yeter artık! aşk yalnızca kendini sever!
İlerleyemediğimiz tüm yollar kapanmıştı çoktan. Söylemediğimiz tüm sözler söylenmişti.
Kaderin tuhaflıkları insanları delirtmiş olsa gerek dedi sonra birimiz.
Sonra o şarkıyı duyduk derinlerden; No i don't wanna fall in love, with you!

Hiç yorum yok: