diyorum ki:
insan her zaman hastalıklı bir tutkuyla bağlandığı yada bağlandığını sandığı şehirle kavga eder dururmuş.
halbuki unutulan devasa gerçek aslında oldukça basit ve görünür şekilde durmaktadır karşımızda:
- bu şehri güzelleştirdiği kadar yaşanmaz hale getirenlerde insanlar!
ne kadar değiştin lan sen istanbul! eskiden daha bir güzel sarıyordun beni kollarınla. her bir sokağını keşfetmemek için zor tutardım kendimi. okuldan, evden, işten kaçar sana koşardım. en pis , en köhne, en tehlikeli civcivli yerlerin bile, içimde canımı tehlikeye atıp sadece görebilmek için pek çok tehlikeye atılmam için bir sebepti.
ah ulan istanbul! memnun musun halinden?
üzerinde yaşayan ve yaşadıkça, bu ağlatan güzelliğinin üzerine gün içinde milyonlarca ton bok bırakan bu ucuz, adi ve yüzeysel canlılardan sen de utanıyor musun benim gibi?
elim de olsa, alıp seni kaçacağım. ama ellerim o kadar ufak ki senin için...hangi parçanı kurtarsam,kalan bir diğerine üzülürüm. öyle güzelsin... öyle bozulmaz bir bütünlüğün eserisin. ama esirisin üzerinde ki amfibilerin, tek hücrelilerin, zavallıların esirisin.
can atıyorsun sende benim gibi kış gelsin de inlerine çekilsin bu milyonlarca yırtıcı yaratık, ve sen ve ben huzurlu ve sessiz, birazda soğuk istanbul'u tek başımıza sevyredip eskileri yaad edelim diye.
ah ulan istanbul! bu sana reva mıdır? ya peki benim artık senin bu yok oluşuna her gün tanık olmaktan çektiğim acıyla kaçıp kara parçası değiştirmek istemem normal midir?
o kadar aşığım ki lan sana!
kıyamıyorum caddelerinde gezinirken elimdeki kağıt mendili bile üzerine atmaya.
o kadar ürküyorum ki kırılganlığından; değil elimi sürmek üzerine rodeo hayvanı gibi binip resim çektirmek, en az 3-4 metre güvenli mesafeden seyrediyorum parklarında ki o müstesna heykelleri... müzelerindeki tarihin yosunlandırdığı ve bakım onarımı yapılmayan milyonlarca eseri...
geceni ayrı gündüzünü ayrı yaşıyorum senin. her anın ayrı güzellik. ama biliyorum ki, artık güzel yüzünü değil, içindeki uyuyan canavarı göstermenin zamanıdır tüm bu kıymet kadir bilmez tarih ayıbı canlılara...
içine eden herkesin azına edeyim ulan istanbul!
parklarını, halka açık arazilerini hoyrat ve futursuzca, olağanca zavallılıklarıyla çekirdek çitleyip pişamalarıyla hala piknik tüp ve mangallarla dumana, ise, kebaba, çöpe çeviren her gelişmemiş 2 yaşayışlının azına edeyim!
sokaklarını gümüş gerdanlıklar olmaktan çıkarıp, zalim ve tehlike yuvası haline getirenlerin, mafyaların, yancıların,torbacıların azına edeyim.
ah ulan istanbul!
seni kurtarmaya gücüm yetmiyor ya...
ondandır seni uzun süredir görmek istemeyeşimin tek sebebi. ondandır o güzel boğazın boyunca saatler süren uzun yürüyüşlerimin, senin sohbetlerimin artık gerisinin gelmeyişi.
acı çekiyorum lan istanbul! seni gördükçe utanıyorum insanlarımdan!
midem bulanıyor senin bu ağlatan güzelliğine hunharca ve zalimce, binler milyonlar milyarlarca gün içinde tecavüz edip gelecekte de kendi pislik larvalarına peşkeş çekecek olanların üzerinde bıraktığı bir sürü artıktan...
korkuyorum lan istanbul!
seninleyken sensiz yaşamak kadar kötü bir kabus yok bilincimde.
ya beni de götür... ya sende gitme!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder